Açılış Saatleri
  • Pazartesi :Kapalı
  • Salı :Kapalı
  • Çarşamba :Kapalı
  • Perşembe :Kapalı
  • Cuma :Kapalı
  • Cumartesi :Kapalı
  • Sunday :Kapalı

Patrikhane kayıtlarından elde edilen bilgilere göre Aya Yorgi Manastırı’nın inşa ediliş tarihi 1751’dir. Bu tarihte inşa edilmiş olan küçük kilise, şapel ve dua yeri eski kilise olarak bilinir ve iki katlı, kiremit örtülü küçük bir yapıdır. Tepede çan kulesinin arkasındaki kesme taştan yapılmış olan kilise ise yeni Aya Yorgi Kilisesi’dir ve 1905 yılında inşa edilmiş, 1909 yılında kullanıma açılmıştır. 

Hiristiyan inanışına göre, Aya Yorgi’ye yürüyerek çıkan insanlar “yarı hacı” sayılırlar. (Efes’teki Meryem Ana Kilisesi’nin ziyareti ile “Tam Hacı”lık gerçekleşir.) 

 

Büyükada’nın ikinci ve en yüksek tepesi olan Aya Yorgi Tepesi’nde bulunan ünlü bir kiliseden, Aya Yorgi Kilisesi’nden söz edeceğiz şimdi… Ayayorgi Tepesi ya da sonraki ismiyle Yüce Tepe’ye uzun bir yokuşu çıkarak varıyorsunuz. Manzara olağanüstü… Kır kahvesinde bir yandan yorgunluğunuzu atarken bir yandan Aya Yorgi Kilisesi’nin hikayesini dinleyin. Kaynaklar, Ayayorgi Tepesi’nde bulunan manastırın 963 yılında, Bizans İmparatoru Nikiforos Fokas tarafından yaptırıldığı yazmakta. Bugün gördüğünüz Aya Yorgi Kilisesi ise 1905 tarihini taşımakta. Kiliseden aşağı doğru indiğinizde 1751 tarihini taşıyan bir başka kilise ile karşılaşıyorsunuz. 

 

Ayayorgi Tepesi’nin bir de efsanesi var… Çok ilginç okumanızı tavsiye ederim. 

Aya Yorgi Manastırı, IV. Murad zamanında bir çoban tarafından bulunmuş. Bulunmuş demekteyiz çünkü geçen zaman içinde kaybolmuş… Efsaneye geri dönelim. Çobanın üç gün üst üste rüyasına giren Aya Yorgi (Saint George), tepeye çıkan uzun yolun sonunda çan seslerini duyacağını ve orayı kazmasını söyler. Çıplak ayaklarıyla yokuşu tırmanan çoban gerçekten tepeye yakın bir yerde çan seslerini duyar ve bulunduğu yeri kazmaya başlar… Saint George’un denizden çıkan bir canavarı mızrağı ile öldürdüğü bir ikona bulur. Bizans döneminde işgal edilen Prinpiko adasının papazları bu ikona ve diğer bazı kutsal eşyaları buraya gömmüşlerdir. Çobanın bulduğu bu ikona şimdi kilisede sergilenmekte. Efsane kulaktan kulağa yayılır. Gerek Büyükadalılar gerekse de İstanbullular Ayayorgi Tepesi’ni ziyaret ederek adakta bulunmaya günümüzde de devam etmekteler. Şimdilerde tepeye tırmananlar yol boyunca sağlı sollu sıralanmış olan çalı ve ağaç dallarına sarılmış mendil ya da eşarplar yerine Selpak mendil, naylon poşetlerle karşılaşmaktalar… Büyükada’nın diğer tepesi olan Hristo (İsa) Tepesi’ndeyiz. 1899 yılında bir Fransız şirketi tarafından otel olarak dönemin ünlü mimarı Vallaury’e inşa ettirilen ahşap bir bina bütün görkemi ile adanın manzarasını süslemekte. Prinkipo Palas ismiyle açılacak otel gerekli izinleri alamaz. Otel olarak yapılan bina Eleni Zarifi tarafından satın alınır ve buraya Yedikule Balıklı Rum Hastanesi’nin yetimhanesi taşınır. 1960’lı yıllara kadar açık olan Büyükada Rum Yetimhanesi, o tarihlerden beri bakımsız bir bina olarak ilgi beklemekte… 

 

Aya Yorgi Kilisesi

Patrikhane kayıtlarından elde edilen bilgilere göre Aya Yorgi Manastırı’nın inşa ediliş tarihi 1751’dir. Bu tarihte inşa edilmiş olan küçük kilise, şapel ve dua yeri eski kilise olarak bilinir ve iki katlı, kiremit örtülü küçük bir yapıdır. Tepede çan kulesinin arkasındaki kesme taştan yapılmış olan kilise ise yeni Aya Yorgi Kilisesi’dir ve 1905 yılında inşa edilmiş, 1909 yılında kullanıma açılmıştır. 

Hiristiyan inanışına göre, Aya Yorgi’ye yürüyerek çıkan insanlar “yarı hacı” sayılırlar. (Efes’teki Meryem Ana Kilisesi’nin ziyareti ile “Tam Hacı”lık gerçekleşir.) 

 

Büyükada’nın ikinci ve en yüksek tepesi olan Aya Yorgi Tepesi’nde bulunan ünlü bir kiliseden, Aya Yorgi Kilisesi’nden söz edeceğiz şimdi… Ayayorgi Tepesi ya da sonraki ismiyle Yüce Tepe’ye uzun bir yokuşu çıkarak varıyorsunuz. Manzara olağanüstü… Kır kahvesinde bir yandan yorgunluğunuzu atarken bir yandan Aya Yorgi Kilisesi’nin hikayesini dinleyin. Kaynaklar, Ayayorgi Tepesi’nde bulunan manastırın 963 yılında, Bizans İmparatoru Nikiforos Fokas tarafından yaptırıldığı yazmakta. Bugün gördüğünüz Aya Yorgi Kilisesi ise 1905 tarihini taşımakta. Kiliseden aşağı doğru indiğinizde 1751 tarihini taşıyan bir başka kilise ile karşılaşıyorsunuz. 

 

Ayayorgi Tepesi’nin bir de efsanesi var… Çok ilginç okumanızı tavsiye ederim. 

Aya Yorgi Manastırı, IV. Murad zamanında bir çoban tarafından bulunmuş. Bulunmuş demekteyiz çünkü geçen zaman içinde kaybolmuş… Efsaneye geri dönelim. Çobanın üç gün üst üste rüyasına giren Aya Yorgi (Saint George), tepeye çıkan uzun yolun sonunda çan seslerini duyacağını ve orayı kazmasını söyler. Çıplak ayaklarıyla yokuşu tırmanan çoban gerçekten tepeye yakın bir yerde çan seslerini duyar ve bulunduğu yeri kazmaya başlar… Saint George’un denizden çıkan bir canavarı mızrağı ile öldürdüğü bir ikona bulur. Bizans döneminde işgal edilen Prinpiko adasının papazları bu ikona ve diğer bazı kutsal eşyaları buraya gömmüşlerdir. Çobanın bulduğu bu ikona şimdi kilisede sergilenmekte. Efsane kulaktan kulağa yayılır. Gerek Büyükadalılar gerekse de İstanbullular Ayayorgi Tepesi’ni ziyaret ederek adakta bulunmaya günümüzde de devam etmekteler. Şimdilerde tepeye tırmananlar yol boyunca sağlı sollu sıralanmış olan çalı ve ağaç dallarına sarılmış mendil ya da eşarplar yerine Selpak mendil, naylon poşetlerle karşılaşmaktalar… Büyükada’nın diğer tepesi olan Hristo (İsa) Tepesi’ndeyiz. 1899 yılında bir Fransız şirketi tarafından otel olarak dönemin ünlü mimarı Vallaury’e inşa ettirilen ahşap bir bina bütün görkemi ile adanın manzarasını süslemekte. Prinkipo Palas ismiyle açılacak otel gerekli izinleri alamaz. Otel olarak yapılan bina Eleni Zarifi tarafından satın alınır ve buraya Yedikule Balıklı Rum Hastanesi’nin yetimhanesi taşınır. 1960’lı yıllara kadar açık olan Büyükada Rum Yetimhanesi, o tarihlerden beri bakımsız bir bina olarak ilgi beklemekte… 

 

Özellikler
Yorum
Henüz yorum bulunmamaktadır, ilk yorumu yapmak ister misiniz?
İnceleme bırak
Hizmet: Fiyat: Kalite: Diğerleri:

Bir cevap yazın