Açılış Saatleri
  • Pazartesi :Kapalı
  • Salı :Kapalı
  • Çarşamba :Kapalı
  • Perşembe :Kapalı
  • Cuma :Kapalı
  • Cumartesi :Kapalı
  • Sunday :Kapalı

1489 tarihini taşıyan vakfiyesi mevcuttur. Bu vakfiyeye göre Sultan II. Beyazıt döneminde (1481-1512) camiye çevrildiği anlaşılmaktadır. Buna rağmen yapının I. Selim zamanında tadil edildiği zikredilmektedir. Başka bir iddia ise, II. Selim döneminde (1566-1574) Hasan Paşa tarafından camiye çevrildiği yönündedir. Diğer bir iddiaya göre ise, kilise III. Selim zamanında (1789-1807) çevrilmiştir.

Gül Camii isminin Gül Camii olmasının menşeinde de çeşitli iddialar vardır. Fetih sırasında, Rumlar’ın kilise içine gül yaprakları dökmesi ve fetih askerlerinin kiliseyi bu şekilde görmeleri ileri sürülen iddialardan ilkidir. Diğer iddia, mihrabın sağ tarafındaki payenin içinde, Hazret-i İsa’nın sahabelerinden biri, halk arasındaki inanışa göre de burada Gül Baba adında bir evliya yatmaktadır. İsim de bu evliyadan kaynaklanmaktadır. Bir diğer bir iddia, cami haline getirilince, gül suyu ile temizlenmesindir. Başka bir iddia ise, IV. Murat zamanında, cami tamir edilince kubbe ve çevresinin güle benzemesinden dolayı Gül Camii adını almıştır.
1633 yılındaki Cibali yangınında cami büyük zarar görmüş, II. Mahmut döneminde onarılmış, camideki hünkâr mahfili de bu onarım sırasında yaptırılmıştır. 1509 depreminde, kubbesi ve bütün üst yapısı çöktüğünden onarımda binanın üstü ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Daha sonra da bugünkü klasik Türk üslûbundaki kubbe, yan cephelerle ve ana kemerler yapılmıştır.

Tuğla tonozlu bir bodrum üzerinde, aynı ölçülerde oldukça yüksek olan bina, kapalı haç planı tipindedir. Kilise narteks’inden sadece bir kısmı kuzey yanda kalmıştır. Narteks’in yerine ahşap bir son cemaat yeri yapılmıştır. Ana mekân, dört kolu beşik tonozlarla örtülü bir haç biçimindedir. Bu kollardan kuzey, güney ve batıda olanların içlerine galeriler yerleştirilmiştir. Binanın doğusunda üzerleri dışarıya taşkın üç apsisi vardır.

Türk döneminde, bu yapının mimarisinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Camiye çevrilirken büyük ölçüde tamir görmüş, doğu cephesindeki tuğla süslemeler, 13. yüzyıl veya 15. yüzyıl arasında yenilendiğini göstermektedir. Yan cephelerdeki kademeli mahya hattı ile yine bu taraflardaki pencereler, içerideki büyük kemerler ve kubbesi 14. yüzyıl Türk sanatı hüviyetindedir. İki yan cepheye çok pencerelerin açıldığı basık sekizgen kasnaklı sağır kubbeler hep Türk eseridir. Minarenin şerefe çıkması barok profili biçiminde olup 1766 depreminden sonra yapılmıştır.

Sokaktan camlı kapı ile üç metre genişliğinde bir koridora girilir. Bu koridorun tam karşısında harim giriş kapısı, solda dershane odası, sağda bir oda şeklinde olan son cemaat yeri bulunmaktadır.

Harimde, mihrap duvara oyularak taştan yapılmış ve daha sonra içerisi ahşap lambri ile kaplanmıştır. Minber mermerden, duvara asılarak monte edilen küçük vaaz kürsüsü ahşaptandır. Minber önünde yüksekte müezzin mahfili oluşturulmuştur. Duvarlar yerden bir metre yüksekliğinde ahşap lambri ile kaplanmıştır. Caminin ısıtılması, doğalgazla zeminden ısıtmalıdır. İç duvarlarda Bizans döneminden kalma hiçbir süsleme bulunmamaktadır. Sıva üstünde 19. yüzyıldan kalma kalem işi nakışlar yer alır. Sultan Selim Han zamanında (1566-1574) bir minare ilave edilmiştir. Son cemaat yeri camekânla kapatılmıştır. Tek şerefeli minaresi taştan yapılmıştır. Sol üstte kadınlar ve hünkâr mahfili vardır.

Gül Camii giriş kapısının sağında imam, solunda müezzin lojmanı bulunmaktadır. Caminin karşısında (sokağın sağında) şadırvan, tuvaletler ve yanında II. Mahmut’un kızı Adile Sultan tarafından, 1869’da yaptırılan sıbyan mektebi binası bulunmaktadır. Bu bina Adile Sultan ismi altında halk kütüphanesi olarak kullanılmıştır; günümüzde ise Trabzon İlim Vakfı tarafından kullanılmaktadır.

Fatih Gül Camii

1489 tarihini taşıyan vakfiyesi mevcuttur. Bu vakfiyeye göre Sultan II. Beyazıt döneminde (1481-1512) camiye çevrildiği anlaşılmaktadır. Buna rağmen yapının I. Selim zamanında tadil edildiği zikredilmektedir. Başka bir iddia ise, II. Selim döneminde (1566-1574) Hasan Paşa tarafından camiye çevrildiği yönündedir. Diğer bir iddiaya göre ise, kilise III. Selim zamanında (1789-1807) çevrilmiştir.

Gül Camii isminin Gül Camii olmasının menşeinde de çeşitli iddialar vardır. Fetih sırasında, Rumlar’ın kilise içine gül yaprakları dökmesi ve fetih askerlerinin kiliseyi bu şekilde görmeleri ileri sürülen iddialardan ilkidir. Diğer iddia, mihrabın sağ tarafındaki payenin içinde, Hazret-i İsa’nın sahabelerinden biri, halk arasındaki inanışa göre de burada Gül Baba adında bir evliya yatmaktadır. İsim de bu evliyadan kaynaklanmaktadır. Bir diğer bir iddia, cami haline getirilince, gül suyu ile temizlenmesindir. Başka bir iddia ise, IV. Murat zamanında, cami tamir edilince kubbe ve çevresinin güle benzemesinden dolayı Gül Camii adını almıştır.
1633 yılındaki Cibali yangınında cami büyük zarar görmüş, II. Mahmut döneminde onarılmış, camideki hünkâr mahfili de bu onarım sırasında yaptırılmıştır. 1509 depreminde, kubbesi ve bütün üst yapısı çöktüğünden onarımda binanın üstü ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Daha sonra da bugünkü klasik Türk üslûbundaki kubbe, yan cephelerle ve ana kemerler yapılmıştır.

Tuğla tonozlu bir bodrum üzerinde, aynı ölçülerde oldukça yüksek olan bina, kapalı haç planı tipindedir. Kilise narteks’inden sadece bir kısmı kuzey yanda kalmıştır. Narteks’in yerine ahşap bir son cemaat yeri yapılmıştır. Ana mekân, dört kolu beşik tonozlarla örtülü bir haç biçimindedir. Bu kollardan kuzey, güney ve batıda olanların içlerine galeriler yerleştirilmiştir. Binanın doğusunda üzerleri dışarıya taşkın üç apsisi vardır.

Türk döneminde, bu yapının mimarisinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Camiye çevrilirken büyük ölçüde tamir görmüş, doğu cephesindeki tuğla süslemeler, 13. yüzyıl veya 15. yüzyıl arasında yenilendiğini göstermektedir. Yan cephelerdeki kademeli mahya hattı ile yine bu taraflardaki pencereler, içerideki büyük kemerler ve kubbesi 14. yüzyıl Türk sanatı hüviyetindedir. İki yan cepheye çok pencerelerin açıldığı basık sekizgen kasnaklı sağır kubbeler hep Türk eseridir. Minarenin şerefe çıkması barok profili biçiminde olup 1766 depreminden sonra yapılmıştır.

Sokaktan camlı kapı ile üç metre genişliğinde bir koridora girilir. Bu koridorun tam karşısında harim giriş kapısı, solda dershane odası, sağda bir oda şeklinde olan son cemaat yeri bulunmaktadır.

Harimde, mihrap duvara oyularak taştan yapılmış ve daha sonra içerisi ahşap lambri ile kaplanmıştır. Minber mermerden, duvara asılarak monte edilen küçük vaaz kürsüsü ahşaptandır. Minber önünde yüksekte müezzin mahfili oluşturulmuştur. Duvarlar yerden bir metre yüksekliğinde ahşap lambri ile kaplanmıştır. Caminin ısıtılması, doğalgazla zeminden ısıtmalıdır. İç duvarlarda Bizans döneminden kalma hiçbir süsleme bulunmamaktadır. Sıva üstünde 19. yüzyıldan kalma kalem işi nakışlar yer alır. Sultan Selim Han zamanında (1566-1574) bir minare ilave edilmiştir. Son cemaat yeri camekânla kapatılmıştır. Tek şerefeli minaresi taştan yapılmıştır. Sol üstte kadınlar ve hünkâr mahfili vardır.

Gül Camii giriş kapısının sağında imam, solunda müezzin lojmanı bulunmaktadır. Caminin karşısında (sokağın sağında) şadırvan, tuvaletler ve yanında II. Mahmut’un kızı Adile Sultan tarafından, 1869’da yaptırılan sıbyan mektebi binası bulunmaktadır. Bu bina Adile Sultan ismi altında halk kütüphanesi olarak kullanılmıştır; günümüzde ise Trabzon İlim Vakfı tarafından kullanılmaktadır.

Özellikler
Yorum
Henüz yorum bulunmamaktadır, ilk yorumu yapmak ister misiniz?
İnceleme bırak
Hizmet: Fiyat: Kalite: Diğerleri:

Bir cevap yazın

Benzer İlanlar