Açılış Saatleri
  • Pazartesi :Kapalı
  • Salı :Kapalı
  • Çarşamba :Kapalı
  • Perşembe :Kapalı
  • Cuma :Kapalı
  • Cumartesi :Kapalı
  • Sunday :Kapalı

Gençliğin Önemi

Sosyolojik anlamda “yaş” toplumsal yapı içersinde önemli bir değişkendir ve gündelik yaşamın birçok alanının şekillenmesinde etkili olmaktadır. Toplumda bazı görevlerin yaşa endeksli olması da bunun önemli göstergeleri arasındadır. Dünyamız giderek yaşlanırken, gelişmiş ülkelerde de yaşlanan nüfustaki artış ve gittikçe düşen genç nüfus oranı bu ülkelerde endişe yaratmaktadır.  Nüfus planlaması için harekete geçen bu ülkelerde nüfusun artışı için teşvik uygulamaları dâhil birçok strateji söz konusu olmaktadır. Özellikle gelişmemiş ya da gelişmekte olan ve nüfusu fazla olan ülkeler ise nüfus ve aile planlaması yapmayı tercih etmektedirler. Bilindiği üzere nüfus tarihsel süreç boyunca toplumlar için bir güç olmuştur. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, nüfusun önemi her zaman yerini korumuş ve günümüzde de korumaktadır. Bu bağlamda toplumda gençlik önemli bir kategoriyi oluşturmaktadır.  

Gençlik dönemi UNESCO tarafından 15-25 yaş aralığında belirlenirken, Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) 12-24 yaş aralığını öngörmüştür. Türkiye ise BM’in belirlediği 12-24 yaş arasını gençlik dönemi olarak benimsemiştir. Gençlik dönemi böylece ergenlik yaşına girmeyle başlamakta ve 18 yaşından sonra da göreli olarak yetişkinlik dönemine adım atmış olmakla sonlanmaktadır. TÜİK’in 2011 verilerine göre Türkiye’de 15-24 yaş arası genç nüfus oranı %17’dir (toplam nüfus içindeki sayısı 12.542.174). Bunun  %51’ini (6.413.814) erkek, %49’unu ise (6.128.360) kadın nüfus oluşturmaktadır.

Gençlik bir alt kültür olarak, kendine özgü yaşama tarzı, düşünme yapısı, dili kullanma ve iletişim kurma biçimi olan bir dönemdir. Söz konusu fizyolojik değişiklikler ve buna bağlı olarak gelişen toplumsal değerlendirmeler gencin asi davranışlar, ani değişik hareketler ve kararsızlıklar göstermesine yol açmaktadır. Böylece bir yetişkin kadar iyi düşünememesi, bilgi ve yaşam deneyiminin eksikliğine bağlanmaktadır. Gençlik, çocukluk ve yetişkinlik çağları arasında yer alan bir geçiş dönemi olarak değerlendirilmektedir. Geçiş döneminin özelliği gereği biyolojik, psikolojik ve toplumsal gelişim bakımından bireyin en zor ve en bunalımlı dönemidir. Kimlik ve kişilik bu dönemde kazanılır. Kimlik ve kişilik gelişimi ile birlikte toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel birçok dinamiğin etkisi altında olarak çok boyutlu bir gençlik sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bu sorunların en aza indirilmesi konusunda üniversitelerde araştırmaların yapılması ve siyasilerin ise politikaları uygulaması ile mümkün gözükmekte gençlere yönelik eğitim ve kendini geliştirme mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir.

Üniversite Gençliği

Üniversite gençliği bir toplumun sosyo-kültürel yapısının en dinamik unsurudur. Türkiye’de üniversite gençliği, genç nüfusun küçük bir azınlığını oluşturmaktadır. Açık Öğretim Fakültesi de dâhil olmak üzere Türkiye’de yüksek öğretimin okullaşma oranı  %17’dir. Bu oran gençlik nüfusuna göre düşük bir yüzdedir. Üniversite gençliğini diğer gençlik kategorilerinden ayıran en önemli fark geleceğin bilgili yönetici ve karar verici adayları olmalarıdır. Bu açıdan üniversiteye başlayan genç kendi geleceğini hazırlarken mezun olduktan sonrada topluma yararlı olma sorumluluğunu duymaktadır. Ancak üniversitede karşılaştıkları, barınma/yurt ve beslenme yetersizliği, serbest zamanlarını değerlendirecek mekânların azlığı, kredi/burs olanaklarının azlığı, maddi imkânların düşüklüğü, farkı sosyo-ekonomik düzeye sahip olma v.b. gibi bir kaçını saydığımız sorunlar, gencin başarılı olma düzeyini etkilemektedir. Bu nedenle yüksek öğretim kurumlarının üniversite gençlerine yönelik olanaklar yaratması ve üniversite yönetimlerinin de bu olanaklara katkı vermesi kaçınılmazdır. Bu tespitten yola çıkarak Gençlik Araştırmları ve Uygulama Merkezimizin amaçları aşağıda belirtilmiştir.

Hacettepe Üniversitesi Gençlik Araştırmaları ve Uygulama Merkezi

Gençliğin Önemi

Sosyolojik anlamda “yaş” toplumsal yapı içersinde önemli bir değişkendir ve gündelik yaşamın birçok alanının şekillenmesinde etkili olmaktadır. Toplumda bazı görevlerin yaşa endeksli olması da bunun önemli göstergeleri arasındadır. Dünyamız giderek yaşlanırken, gelişmiş ülkelerde de yaşlanan nüfustaki artış ve gittikçe düşen genç nüfus oranı bu ülkelerde endişe yaratmaktadır.  Nüfus planlaması için harekete geçen bu ülkelerde nüfusun artışı için teşvik uygulamaları dâhil birçok strateji söz konusu olmaktadır. Özellikle gelişmemiş ya da gelişmekte olan ve nüfusu fazla olan ülkeler ise nüfus ve aile planlaması yapmayı tercih etmektedirler. Bilindiği üzere nüfus tarihsel süreç boyunca toplumlar için bir güç olmuştur. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, nüfusun önemi her zaman yerini korumuş ve günümüzde de korumaktadır. Bu bağlamda toplumda gençlik önemli bir kategoriyi oluşturmaktadır.  

Gençlik dönemi UNESCO tarafından 15-25 yaş aralığında belirlenirken, Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) 12-24 yaş aralığını öngörmüştür. Türkiye ise BM’in belirlediği 12-24 yaş arasını gençlik dönemi olarak benimsemiştir. Gençlik dönemi böylece ergenlik yaşına girmeyle başlamakta ve 18 yaşından sonra da göreli olarak yetişkinlik dönemine adım atmış olmakla sonlanmaktadır. TÜİK’in 2011 verilerine göre Türkiye’de 15-24 yaş arası genç nüfus oranı %17’dir (toplam nüfus içindeki sayısı 12.542.174). Bunun  %51’ini (6.413.814) erkek, %49’unu ise (6.128.360) kadın nüfus oluşturmaktadır.

Gençlik bir alt kültür olarak, kendine özgü yaşama tarzı, düşünme yapısı, dili kullanma ve iletişim kurma biçimi olan bir dönemdir. Söz konusu fizyolojik değişiklikler ve buna bağlı olarak gelişen toplumsal değerlendirmeler gencin asi davranışlar, ani değişik hareketler ve kararsızlıklar göstermesine yol açmaktadır. Böylece bir yetişkin kadar iyi düşünememesi, bilgi ve yaşam deneyiminin eksikliğine bağlanmaktadır. Gençlik, çocukluk ve yetişkinlik çağları arasında yer alan bir geçiş dönemi olarak değerlendirilmektedir. Geçiş döneminin özelliği gereği biyolojik, psikolojik ve toplumsal gelişim bakımından bireyin en zor ve en bunalımlı dönemidir. Kimlik ve kişilik bu dönemde kazanılır. Kimlik ve kişilik gelişimi ile birlikte toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel birçok dinamiğin etkisi altında olarak çok boyutlu bir gençlik sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bu sorunların en aza indirilmesi konusunda üniversitelerde araştırmaların yapılması ve siyasilerin ise politikaları uygulaması ile mümkün gözükmekte gençlere yönelik eğitim ve kendini geliştirme mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir.

Üniversite Gençliği

Üniversite gençliği bir toplumun sosyo-kültürel yapısının en dinamik unsurudur. Türkiye’de üniversite gençliği, genç nüfusun küçük bir azınlığını oluşturmaktadır. Açık Öğretim Fakültesi de dâhil olmak üzere Türkiye’de yüksek öğretimin okullaşma oranı  %17’dir. Bu oran gençlik nüfusuna göre düşük bir yüzdedir. Üniversite gençliğini diğer gençlik kategorilerinden ayıran en önemli fark geleceğin bilgili yönetici ve karar verici adayları olmalarıdır. Bu açıdan üniversiteye başlayan genç kendi geleceğini hazırlarken mezun olduktan sonrada topluma yararlı olma sorumluluğunu duymaktadır. Ancak üniversitede karşılaştıkları, barınma/yurt ve beslenme yetersizliği, serbest zamanlarını değerlendirecek mekânların azlığı, kredi/burs olanaklarının azlığı, maddi imkânların düşüklüğü, farkı sosyo-ekonomik düzeye sahip olma v.b. gibi bir kaçını saydığımız sorunlar, gencin başarılı olma düzeyini etkilemektedir. Bu nedenle yüksek öğretim kurumlarının üniversite gençlerine yönelik olanaklar yaratması ve üniversite yönetimlerinin de bu olanaklara katkı vermesi kaçınılmazdır. Bu tespitten yola çıkarak Gençlik Araştırmları ve Uygulama Merkezimizin amaçları aşağıda belirtilmiştir.

Özellikler
Yorum
Henüz yorum bulunmamaktadır, ilk yorumu yapmak ister misiniz?
İnceleme bırak
Hizmet: Fiyat: Kalite: Diğerleri:

Bir cevap yazın

Benzer İlanlar