Açılış Saatleri
  • Pazartesi :Kapalı
  • Salı :Kapalı
  • Çarşamba :Kapalı
  • Perşembe :Kapalı
  • Cuma :Kapalı
  • Cumartesi :Kapalı
  • Sunday :Kapalı

Nükleer Bilimler Enstitüsü 1982 yılında Nükleer Bilimler Alanında lisansüstü eğitim yapılması amacıyla kurulmuştur.

 

Nükleer Bilimlerin Enstitüsü’nün kapsamına giren alanları kısa bir tarihçe ışığında aşağıda özetlerken bu alanın gelişiminde uluslararası katkıda bulunmuş iki Türk bilim adamını öncelikle anmamız gerekir. Feza Gürsey, ayna görüntüsü kendisinin aynı olmayan olaylar başta olmak üzere diğer çalışmalarıyla uluslararası bilim tarihinde yer almış seçkin bir bilim adamıdır. Erdal İnönü’de, kendi adı ile de anılan İnönü-Wigner daralması (Inonu-Wigner contraction) kuramı ile gene nükleer bilim tarihine adını yazdırmıştır.

Atom kelimesinin Yunanca’da bölünemeyen anlamından yola çıkarak, nükleer bilimlerin filozoflar çağından başladığını söylemek hatalı olur. Buna karşın, “bilim” sözcüğüne uygunluk açısından uranyumun 1789 yılında Alman kimyacı Martin Klaproth tarafından keşfedilmesini nükleer bilimler için bir milat kabul edebiliriz. Ancak gene de maddenin en küçük parçasını düşünsel boyuttan gözleme ve deneye dayalı bilimsel boyuta taşıyarak keşfetmeye doğru başlangıç, 1808 yılında İngiliz bilim adamı Dalton’un, o tarihlerde bilinen kimyasal reaksiyonlardan çıkardığı ilk bulgularla olmuştur. Dalton’un ve sonrasında 1860’larda Rus bilim adamı Menedeleyev’in çalışmaları, temel elementleri tanımlamaya yönelikti ve gene de henüz atom boyutlarına yolculuk için vakit erkendi.

1895 yılında, atom çekirdeği etrafında dolanan elektronların yörüngelerini, bir uyarımdan dolayı değiştirerek daha küçük yarıçaplı yörüngelere geçmeleri sonucu ortaya çıkan x-ışınlarının Rutherford tarafından keşfi, nükleer ışınımı (radyasyonu) incelemeye doğru ilk adımdır. Bu tarihten itibaren 1945 yılına kadarki süreç atom ve atom altı dünyayı keşfetmede en önemli yıllardır.

Şüphesiz, Einstein’ın çalışmaları salt nükleer bilime değil fizik bilimine yön veren en değerli çalışmalardır. E=mc2 ile özetlenen, kütlenin enerji eşdeğerliliği, diğer deyişle, enerjinin kütlenin bir başka biçimi olduğunu açıklayan kuramı, bugün bilim adamlarını İsviçre’de kurulmuş CERN bilim merkezindeki dünyanın en maliyetli hızlandırıcısı olan hadron çarpıştırıcısındaki deneylerle, Higgs bozonunun var olup olmadığının keşfi yolu ile, kütlenin var oluş kaynağını bulmaya yöneltmiştir.

Hacettepe Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü

Nükleer Bilimler Enstitüsü 1982 yılında Nükleer Bilimler Alanında lisansüstü eğitim yapılması amacıyla kurulmuştur.

 

Nükleer Bilimlerin Enstitüsü’nün kapsamına giren alanları kısa bir tarihçe ışığında aşağıda özetlerken bu alanın gelişiminde uluslararası katkıda bulunmuş iki Türk bilim adamını öncelikle anmamız gerekir. Feza Gürsey, ayna görüntüsü kendisinin aynı olmayan olaylar başta olmak üzere diğer çalışmalarıyla uluslararası bilim tarihinde yer almış seçkin bir bilim adamıdır. Erdal İnönü’de, kendi adı ile de anılan İnönü-Wigner daralması (Inonu-Wigner contraction) kuramı ile gene nükleer bilim tarihine adını yazdırmıştır.

Atom kelimesinin Yunanca’da bölünemeyen anlamından yola çıkarak, nükleer bilimlerin filozoflar çağından başladığını söylemek hatalı olur. Buna karşın, “bilim” sözcüğüne uygunluk açısından uranyumun 1789 yılında Alman kimyacı Martin Klaproth tarafından keşfedilmesini nükleer bilimler için bir milat kabul edebiliriz. Ancak gene de maddenin en küçük parçasını düşünsel boyuttan gözleme ve deneye dayalı bilimsel boyuta taşıyarak keşfetmeye doğru başlangıç, 1808 yılında İngiliz bilim adamı Dalton’un, o tarihlerde bilinen kimyasal reaksiyonlardan çıkardığı ilk bulgularla olmuştur. Dalton’un ve sonrasında 1860’larda Rus bilim adamı Menedeleyev’in çalışmaları, temel elementleri tanımlamaya yönelikti ve gene de henüz atom boyutlarına yolculuk için vakit erkendi.

1895 yılında, atom çekirdeği etrafında dolanan elektronların yörüngelerini, bir uyarımdan dolayı değiştirerek daha küçük yarıçaplı yörüngelere geçmeleri sonucu ortaya çıkan x-ışınlarının Rutherford tarafından keşfi, nükleer ışınımı (radyasyonu) incelemeye doğru ilk adımdır. Bu tarihten itibaren 1945 yılına kadarki süreç atom ve atom altı dünyayı keşfetmede en önemli yıllardır.

Şüphesiz, Einstein’ın çalışmaları salt nükleer bilime değil fizik bilimine yön veren en değerli çalışmalardır. E=mc2 ile özetlenen, kütlenin enerji eşdeğerliliği, diğer deyişle, enerjinin kütlenin bir başka biçimi olduğunu açıklayan kuramı, bugün bilim adamlarını İsviçre’de kurulmuş CERN bilim merkezindeki dünyanın en maliyetli hızlandırıcısı olan hadron çarpıştırıcısındaki deneylerle, Higgs bozonunun var olup olmadığının keşfi yolu ile, kütlenin var oluş kaynağını bulmaya yöneltmiştir.

Özellikler
Yorum
Henüz yorum bulunmamaktadır, ilk yorumu yapmak ister misiniz?
İnceleme bırak
Hizmet: Fiyat: Kalite: Diğerleri:

Bir cevap yazın

Benzer İlanlar