Açılış Saatleri
  • Pazartesi :Kapalı
  • Salı :Kapalı
  • Çarşamba :Kapalı
  • Perşembe :Kapalı
  • Cuma :Kapalı
  • Cumartesi :Kapalı
  • Sunday :Kapalı

Firuz Ağa Camii, Sultanahmet Meydanı ile Divanyolu Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır. Sultan II. Beyazıt’ın hazinedarbaşısı olan Firuz Ağa tarafından 1490-91 yıllarında yaptırılmıştır. Firuz Ağa hayır işlerine oldukça önem veren biri olarak birçok vakıf işlerinde bulunmuştur. 1546 yılına ait İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’ne göre Firuz Ağa’nın caminin yanında bir muallimhanesi, Havza’da medresesi, Semendire Kalesi ile Saray Kasabası’nda çeşmeleri bulunmaktadır. Bunların dışında Firuz Ağa’nın Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinde birçok başka hayır işleri daha mevcuttur. 1512’de vefat eden Firuz Ağa, günümüzde tamamen yok olmuş olan cami bahçesindeki türbesine defnedilmiştir. Firuz Ağa’nın ölümünün ardından 1517’de Sufi Hayreddin olarak bilinen bir kişi camiye kürsü koydurtmuş, bunun dışında birçok hayırsever daha Firuz Ağa’nın vakfına bağışta bulunmuştur.Örneğin, Mustafa Ağa isimli bir kişinin 1659 yılında camiye dokuz bin akçe bağışladığı bilinmektedir.Firuz Ağa Camii, kare planlı, kesme taş ile yapılmış, basit bir mimarisi olmakla beraber klasik dönemin ahenkli bir yapısıdır. Mukarnas başlıklı dört mermer sütuna oturan, üç bölümlü sivri kemerli, derinliği 4.25 metre olan ve kubbeler ile örtülü bir son cemaat yeri vardır. Ana mekânın her cephesinde alt ve üst taraflarda ikişer olmak üzere pencereler bulunmaktadır.  Hafifçe daralan bu kare planlı ana mekânın üstünde basık on iki kenarlı bir kasnak bulunmakta ve bunu da kurşun kaplı bir kubbe örtmektedir. Caminin mimarisi, özellikle de kare yapının üstündeki kasnağın üzerine yerleştirilen kubbe yapısı İstanbul’un fethi yani Ayasofya’nın etkisinden önceki Türk mimarisinin tipik bir örneğidir. Bursa’da gelişen bu mimariyle büyük bir cami yapılmak istendiğinde bu yapılardan bir kaçı yan yana getirilir yani yapı, birbirinden bağımsız yan yana dizilmiş bir çok kubbe ile örtülmüş olurdu. Ayasofya’nın 

etkisinden sonra ise yarım yan kubbeleri kullanmaya başlayan Türk mimarlar Süleymaniye’deki gibi devasa ana kubbeler ve birbirlerini destekleyerek aşağı doğru inen yarım kubbelerden oluşan kubbe şelaleleri inşa etmişlerdir. Dolayısıyla Firuz Ağa Camii, İstanbul’un fethinden önceki Türk mimarisinin fetih sonrası İstanbul’undaki ilk örneklerindendir.Caminin minaresi alışılagelmişin aksine sol tarafta yer almaktadır. 1808 yılında meydana gelen Alemdar Vakası’ndan önce sağ tarafta yer alan minarenin harap olması sonucunda şimdiki yerinde tekrar yapıldığı 

yönündeki İbrahim Hakkı Konyalı tarafından dile getirilen iddia oldukça şüphelidir. Minarenin orijinal olduğu neredeyse kesin bir kabuldür. Celal Esad Arseven minarenin sola yapılmasının sebebini, caminin Atmeydanı’ndan bakıldığında hemen göze çarpmasının istenmesinde aramıştır.Caminin yayvan kemerli girişinde çok güzel bir taçkapı nişi yer almaktadır. Kemerin üstünde ise sekiz kartuş içinde Şeyh Hamdullah’ın hattı ile yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Kitabede şu ifadeler yer almaktadır: “Hâzin üssultanı Sultan Bâyezid, Ve hüve Firuz reisül hâzinin, Kaale rıdvânül alâ târihe, ‘Cennetül me’vâ ü 

dârül hâlidin“.  Nişin üst kısmında beş sıra mukarnas sıralanmaktadır. Bunların en altında birbirinin eşi iki geometrik madalyon içine hatla “Muhammed” ismi işlenmiştir. Mihrabın çevresi, kubbenin içi ve dört büyük kemer klasik üslupta olan fakat yeni kalem işleri ile süslenmiştir. Ahşap minber kısmen, kürsü ise tamamıyla orijinaldir.Firuz Ağa Camii zaman içerinde birçok tahribata uğramıştır. 1648 yılındaki şiddetli depremde zarar gören caminin, 1808’deki Alemdar Vakası sırasında ise türbe ile mektebi harap olmuştur. 1865 yılındaki büyük Hocapaşa yangınından sonra kurulan Islahat-ı Tarik Komisyonu Divanyolu Caddesi’nin genişletilmesine karar vermiş ve sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’nın emri ile cami duvarı geri alınırken, harap türbe tamamen yok edilmiştir. 1938’deki bir başka düzenleme sırasında ise caminin haziresi (mezarlık) ortadan kaldırılmış ve kitabesi olmayan bir mermer sanduka caminin doğu kesimine taşınmıştır. Bu sandukanın caminin banisi olan Firuz Ağa’ya ait olduğu sanılmaktadır. Bu son düzenleme sırasında tonozlu bir çeşme haznesi de restore edilerek korunmuştur.

Firuz Ağa Camii

Firuz Ağa Camii, Sultanahmet Meydanı ile Divanyolu Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır. Sultan II. Beyazıt’ın hazinedarbaşısı olan Firuz Ağa tarafından 1490-91 yıllarında yaptırılmıştır. Firuz Ağa hayır işlerine oldukça önem veren biri olarak birçok vakıf işlerinde bulunmuştur. 1546 yılına ait İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’ne göre Firuz Ağa’nın caminin yanında bir muallimhanesi, Havza’da medresesi, Semendire Kalesi ile Saray Kasabası’nda çeşmeleri bulunmaktadır. Bunların dışında Firuz Ağa’nın Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinde birçok başka hayır işleri daha mevcuttur. 1512’de vefat eden Firuz Ağa, günümüzde tamamen yok olmuş olan cami bahçesindeki türbesine defnedilmiştir. Firuz Ağa’nın ölümünün ardından 1517’de Sufi Hayreddin olarak bilinen bir kişi camiye kürsü koydurtmuş, bunun dışında birçok hayırsever daha Firuz Ağa’nın vakfına bağışta bulunmuştur.Örneğin, Mustafa Ağa isimli bir kişinin 1659 yılında camiye dokuz bin akçe bağışladığı bilinmektedir.Firuz Ağa Camii, kare planlı, kesme taş ile yapılmış, basit bir mimarisi olmakla beraber klasik dönemin ahenkli bir yapısıdır. Mukarnas başlıklı dört mermer sütuna oturan, üç bölümlü sivri kemerli, derinliği 4.25 metre olan ve kubbeler ile örtülü bir son cemaat yeri vardır. Ana mekânın her cephesinde alt ve üst taraflarda ikişer olmak üzere pencereler bulunmaktadır.  Hafifçe daralan bu kare planlı ana mekânın üstünde basık on iki kenarlı bir kasnak bulunmakta ve bunu da kurşun kaplı bir kubbe örtmektedir. Caminin mimarisi, özellikle de kare yapının üstündeki kasnağın üzerine yerleştirilen kubbe yapısı İstanbul’un fethi yani Ayasofya’nın etkisinden önceki Türk mimarisinin tipik bir örneğidir. Bursa’da gelişen bu mimariyle büyük bir cami yapılmak istendiğinde bu yapılardan bir kaçı yan yana getirilir yani yapı, birbirinden bağımsız yan yana dizilmiş bir çok kubbe ile örtülmüş olurdu. Ayasofya’nın 

etkisinden sonra ise yarım yan kubbeleri kullanmaya başlayan Türk mimarlar Süleymaniye’deki gibi devasa ana kubbeler ve birbirlerini destekleyerek aşağı doğru inen yarım kubbelerden oluşan kubbe şelaleleri inşa etmişlerdir. Dolayısıyla Firuz Ağa Camii, İstanbul’un fethinden önceki Türk mimarisinin fetih sonrası İstanbul’undaki ilk örneklerindendir.Caminin minaresi alışılagelmişin aksine sol tarafta yer almaktadır. 1808 yılında meydana gelen Alemdar Vakası’ndan önce sağ tarafta yer alan minarenin harap olması sonucunda şimdiki yerinde tekrar yapıldığı 

yönündeki İbrahim Hakkı Konyalı tarafından dile getirilen iddia oldukça şüphelidir. Minarenin orijinal olduğu neredeyse kesin bir kabuldür. Celal Esad Arseven minarenin sola yapılmasının sebebini, caminin Atmeydanı’ndan bakıldığında hemen göze çarpmasının istenmesinde aramıştır.Caminin yayvan kemerli girişinde çok güzel bir taçkapı nişi yer almaktadır. Kemerin üstünde ise sekiz kartuş içinde Şeyh Hamdullah’ın hattı ile yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Kitabede şu ifadeler yer almaktadır: “Hâzin üssultanı Sultan Bâyezid, Ve hüve Firuz reisül hâzinin, Kaale rıdvânül alâ târihe, ‘Cennetül me’vâ ü 

dârül hâlidin“.  Nişin üst kısmında beş sıra mukarnas sıralanmaktadır. Bunların en altında birbirinin eşi iki geometrik madalyon içine hatla “Muhammed” ismi işlenmiştir. Mihrabın çevresi, kubbenin içi ve dört büyük kemer klasik üslupta olan fakat yeni kalem işleri ile süslenmiştir. Ahşap minber kısmen, kürsü ise tamamıyla orijinaldir.Firuz Ağa Camii zaman içerinde birçok tahribata uğramıştır. 1648 yılındaki şiddetli depremde zarar gören caminin, 1808’deki Alemdar Vakası sırasında ise türbe ile mektebi harap olmuştur. 1865 yılındaki büyük Hocapaşa yangınından sonra kurulan Islahat-ı Tarik Komisyonu Divanyolu Caddesi’nin genişletilmesine karar vermiş ve sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’nın emri ile cami duvarı geri alınırken, harap türbe tamamen yok edilmiştir. 1938’deki bir başka düzenleme sırasında ise caminin haziresi (mezarlık) ortadan kaldırılmış ve kitabesi olmayan bir mermer sanduka caminin doğu kesimine taşınmıştır. Bu sandukanın caminin banisi olan Firuz Ağa’ya ait olduğu sanılmaktadır. Bu son düzenleme sırasında tonozlu bir çeşme haznesi de restore edilerek korunmuştur.

Özellikler
Yorum
Henüz yorum bulunmamaktadır, ilk yorumu yapmak ister misiniz?
İnceleme bırak
Hizmet: Fiyat: Kalite: Diğerleri:

Bir cevap yazın

Benzer İlanlar